About

(en)

The perspective of Sera Uzel reveals the story of a metaphysical existence –which is inexpressible within the borders of language– that we stay distant as curtained by the daily existence, and the pictures which evoke compulsive, existence- and origin-related implications, resemble the embellishment with sacramental references and consist of the faces reminding of the iconographic figures from place to place. The faces of the figures with closed eyes, standing mostly alone or in pairs, as if they fall asleep reflect the enlightened and serene expression of a peaceful dream or illusion.

Sleeping iconographic figures – as if they wish to drift apart from this world – daydream about their very own essence by closing their eyes to the impositions of the circumstances and the world that they are estranged. The strangeness formed by being homeless and deracinated is tried to be alleviated even if just a bit by daydreaming. In this context, it seems possible to say that Uzel’s paintings are mainly focused on a sort of departure, abandonment, desertion and detachment, and a tension hovering between sacred and earthly is felt in line with this detachment. This is all about the adventure of the serene faced figures which are longing for reaching the light and searching for a perfection represented by the light or circles of an existence that stuck in a gloomy world which is getting dull, obscure, and dark but having fake neon lights under its own circumstances.

This is also about their struggle for hearing the inaudible absorbed by the daily humming of the world through a candle or an ancient instrument that is no longer remembered. Uzel invites us to a kind of authentic reminiscence and witnessing such reminiscence by transforming this sad humanity story involving the desire of real longing of the stranger exiled in this world spanning over the past, today and future to a sacred prayer with the colored language of the images allowing free associations and by portraying this prayer in the form of iconographic figures which may be interpreted as sacred traces of a forgotten, distant and lost origin facing extinction.

Emrah Akdeniz (University of Ankara, DTCF Philosophy Department)

(tr)

Sera Uzel’in bakışı zorlayıcı, varoluşa ve kökene ilişkin çağrışımlar uyandıran, kutsala göndermelerle bezenmişe benzeyen ve yer yer ikonografik suretleri anımsatan yüzlerden oluşan resimleri, gündelik varoluşun perdelediği, uzağında kaldığımız metafizik bir varoluşun -dilin sınırları içine çekilemediği için resmedilen- hikâyesini gözler önüne seriyor. Çoğunlukla tek başına ya da çiftler halinde uykuya dalmışçasına duran gözleri kapanmış suretlerin yüzeyinde, görülen huzur dolu bir rüyanın ya da hayalin aydınlık ve dingin ifadesi dolanıyor.

Uykuda ve sanki sürgünde oldukları bu dünyadan uzaklaşmak istermişçesine duran ikonografik suretler yabancısı oldukları dünyanın ve koşulların dayatmalarına gözlerini kapayarak ait oldukları özün rüyasına dalıyorlar. Yersiz yurtsuz olmanın, kökenden kopmuş olmanın yarattığı yabancılık, dalınan rüyanın aracılığıyla biraz olsun dindirilmeye çalışılıyor. Bu bağlamda Uzel’in resimlerinin ana odağında bir tür ayrılışın, terk edilişin, bırakılışın, kopuşun olduğunu ve bu kopuş ekseninde kutsal ile dünyevi arasında gidip gelen bir gerilimin kendini hissettirdiğini söylemek olanaklı gibi görünüyor.

Donuklaşan, belirsizleşen, belirsizleştikçe kararan ama kendi koşulları uyarınca sahte ışıklara da sahip bungun bir dünyaya saplanıp kalmış varoluşun, ışığı –ya da çemberlerin simgelediği türden bir- mükemmelliği- arayan, aydınlığa uzanmanın özlemiyle yanan dingin yüzlü figürleri ve bu figürlerin bazen bir mum eşliğinde bazen de adı unutulmuş kadim bir enstrüman aracılığıyla yeryüzünün gündelik uğultusunda boğulup da artık duyul(a)maz olanı duymak için çabalamalarının serüveni söz konusu olan. Uzel, yeryüzünde sürgün olan yabancının dününe, bugününe, geleceğine yayılan hakiki özlemin arzusuyla örülü bu hüzünlü insanlık hikâyesini, imgelerin serbest çağrışımlara izin veren rengârenk diliyle kutsal bir yakarıya dönüştürerek ve bu yakarışı unutulan, uzaklarda kalan yitik kökenin silinmeye yüz tutmuş kutsal izleri olarak yorumlanabilecek olan ikonografik suretleri şeklinde tuvale resmederek bizi bir tür sahici anımsamaya ve böyle bir anımsamanın tanıklığına davet ediyor.

Emrah Akdeniz (Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü)